Pit10
Pi10'un Recep Tayyip Erdoğan’a Yazdığı Mektup
24 ‎Aralık ‎2010 ‎

Merhaba Recep Tayyip Erdoğan,

İnsanların, bir bireyi tanımadan, onu araştırmadan dava açmayacağını göz önünde bulundurursak kim olduğumu biliyor olmanız gerekir. ancak bu süreçte vekiliniz (aynı zamanda partinizin gençlik kolları başkanı) olan beyefendi hiçbir duruşmaya katılmadığı için, beni tanımama ihtimalinizi göz önünde bulundurarak kısaca kendimi tanıtarak başlayayım.

İsmim Server Uraz dinleyici kitlem beni Pit10 olarak bilir. Üniversite son sınıf öğrencisiyim ve müziğin yanı sıra şu an Bilgi Üniversitesinin haber merkezi Habervesire’de staj olarak yaptığım gazeteciliğin son günlerindeyim. Henüz 17 yaşındayken, yaptığım bir şarkıda size hakaret ettiğim gerekçesiyle dava açtığınız “çocuğum” ben. Mahkeme sürecinde büyüdüm tabi.

Sözlerime neden bu şarkıyı yaptığımı anlatarak başlamak istiyorum.
Söylediğim gibi, bu şarkıyı yaptığımda (2005 yılı) 17 yaşındaydım. Şarkı “siyasi” içerikli gözükse de, açıkçası o zamanlar siyasi bir donanımım yoktu. ’80 sonrası nesillerin büyük kısmı gibi benim de çocukluğumda, evde, okulda siyasi konular konuşulmaz, tartışılmazdı; “sakın siyaset ve din konuşma, tartışma” tembihleriyle yetişen çocuklar olarak siyaset bizim için adeta tabuydu (bunun ne kadar büyük bir yanlış olduğunu ancak 20 yaşından sonra anladım).
Ben de ülkesiyle biraz olsun ilgilenen her sıradan genç gibi, gündemi ve siyaseti televizyonlardan, gazetelerden takip ediyordum. 2002 yılından beri ülkenin başında “başbakan” olarak siz vardınız ve ülkeyle ilgili bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum. şarkıyı yaptığım dönemde o meşhur çiftçi polemiği gündemdeydi. Sizi, televizyonda bir çiftçiye “ananı da al git lan” diye hitap ederken izledik hepimiz. Benim başbakanım halkına “lan” diye hitap ettiğine göre, kötü bir sözcük olmasa gerek diye düşündüm. ben de yaptığım şarkının nakaratında size bu kelimeyle hitap ettim. şarkıyı yapıp internete verdiğimde, tek amacım o zamanlar sadece birkaç yüz kişilik dinleyici kitlemle paylaşmaktı. şarkıyı 3 milyona yakın insanın dinleyeceğini tahmin bile edemezdim.

Sonrası ise oldukça karışık. Artık ben bile olay döngüsünü toparlamakta güçlük çekiyorum. 2007 yılında, sıradan bir okul gününde, hocalarımın bana “buraya polisler geldi, seni arıyorlar” demesiyle irkildim, korktum. Çocukluğumdan beri polislere olan korkumun antipatiye dönüşmeden önceki son yaşlarımdaydım. Eve gittim, durumu ailemle paylaştım. Birkaç gün geçtiğinde, yine bir okul çıkışı eve geldiğimde hocalarımın 1-2 gün önce kurduğu cümleyi bu sefer annemden duydum. Polislerin gizlice beni bekledikleri yerden kapıma dayanışı arasındaki birkaç dakikalık süre zarfında kendimi kurbanlık koyun gibi hissettim. Başına geleceklerden habersiz ve en önemlisi çaresiz. Polisler kapıma dayandı, içeri buyur ettik. Kötü insanlara benzemiyorlardı, kendi kendime “n’aparsın, emir kulu işte…” dedim. Savcılığa 10 gün içinde ifade vermezsem zorla götürüleceğimi belirterek kısa sohbetimizi noktaladılar. Çünkü şarkı sözlerim yüzünden bana dava açmıştınız. tazminat davası değil, hapis davası. takdir edersiniz ki 17-18 yaşında bir çocuk için hazmetmesi zor bir durum.

Sonrası malum. Ankara’da yapılan duruşmalar, olayı öğrenen, beraber çalışmayı planladığımız usta prodüktörlerin attıkları geri adımlar, tabiri caizse “taraftarlarınızdan” telefon ve internet vasıtasıyla yoğun sıklıkta aldığım ölüm tehditleri, uyuyabildiğim takdirde kâbuslarla süslenen geceler, hem maddi hem manevi yıpranma... Aslında yargı beni suçsuz bulmuştu ve beraat etmeme karar vermişti. Ancak siz temyize gittiniz ve dava yargıtaya intikal etti. Bu kadar olumsuzluğun içinde yüzümü güldüren ironik olaylar da yaşamadım değil. Örnek vermek gerekirse yine duruşmaya çağrıldığım bir sefer, gelen tebligatta, sebep olarak “cumhurbaşkanı’na hakaret” yazıyordu. Şans eseri tam da cumhurbaşkanının değişeceği, sizin aday olabileceğiniz söylentilerinin etrafta dolaştığı dönemdi. neyse, konudan sapmayayım. Zorlu bir süreç geçirdim pek değerli başbakan. Bu süreçte büyük ölçüde değiştim. Şu an siyasi donanımı yaşıtlarından daha üst düzeyde, daha kendini bilen bir insanım. Siyasetin medyadan takip ederek öğrenilemeyeceğini anladım mesela. Hatta Türkiye’de siyaset yapılamadığına bile kanaat getirdim. Bendeki bu fikir gelişiminin mevzu bahis duruma etkisi ne mi oldu? Size olan eleştirel bakış açım yönünden hiçbir şey. Sadece artık sizi eleştirirken, söylemlerimi daha sağlam temellere dayandırabiliyorum. Dolayısıyla bana duruşmalarda ve günlük yaşantımda sorulan, “Tayyip Erdoğan’a yönelttiğin üsluptan ötürü pişman mısın?” sorusuna her zaman pişman değilim dedim. Pişman değilim sayın başbakan. Sizi ben seçmedim. sizi seçmemiş olan milyonlarca insandan yalnızca bir tanesiyim. Bu seçim sisteminin de yeterince demokratik olmadığına inanıyorum ya, neyse.

Geçtiğimiz günlerde bu mahkeme süreci nihayet sonuca bağlandı. Daha önce de dediğim gibi, avukatınız duruşmalara gelmediği için belki bilmiyorsunuzdur; ben adalet tarafından suçlu bulunarak 1 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldım. ancak 231. maddeye göre 5 yıl içinde suç işlemediğim takdirde üzerimdeki hüküm kalkacak. verilen karar doğrultusunda ne yazık ki hapse atılmadığıma bile sevinemiyorum. bu konuda söyleyebileceğim fazla bir şey yok. Mustafa Kemal’in, bursa nutku’nda bahsettiği gibi; “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek.”

Ülke yönetmek çok zor bir iş sayın Erdoğan; yüksek derecede tahammül gerektirir. Ben tahammülü olan biri değilim, ben yapamazdım, yapabilene ise çok büyük saygı duyarım. ancak sizin de, sizin görüşünüzü savunmayan kişilere tahammülünüzün olmadığı aşikâr. Tahammülsüzlük demokrasiyi öldürür. sizin de söylediğiniz gibi, siz demokrasiyi amaç değil araç olarak görüyorsunuz. İşinize geldiği noktalarda “demokrasi” adı altında, durumu lehinize çevirmeyi çok iyi biliyorsunuz. ancak sizin işinize gelmediği, o tahammülsüzlüğünüzle beslenen noktalarda, bizler, bu ülkenin gençleri olarak üzerimize yöneltilen kini, nefreti, baskıyı ve faşizmi, zaman zaman hukuksal, zaman zaman “fiziksel” yollarla, iliklerimize kadar hissediyoruz.

Dedim ya, ben tahammülü olan biri değilim diye. Şu an tahammülsüzlüğümün en üst noktalarındayım. Yönettiğiniz ülkenin ve kurduğunuz sistemin demokrasiye olan tahammülsüzlüğünden (ya da tek taraflı demokrasi anlayışınızdan) bahsediyorum. İşte bu yüzden, bana dava süresince çektirdikleriniz için, benim son 5 senedir duruşma sürecinde psikolojimi bozduğunuz için, okul hayatımın geri kalması suretiyle eğitimimin uzamasına ve başarımın düşmesine, ayrıca bana açtığınız dava dolayısıyla işlerimin bozulmasına sebep olduğunuz için ben sizden şikayetçiyim Recep Tayyip Erdoğan! bu şikayetimle ilgili olarak sesimi yine müziğim ile duyurmak isterdim ancak hapse girmemek için, önümüzdeki 5 sene bunu yapamam. bu yüzden şikayetimi hukuksal yollarla dile getirmek ve beni içine soktuğunuz durumun hesabını sizden hukuk yoluyla sormayı uygun görmüştüm, ancak bana açtığınız davada suçlu bulunduğum için avukatım bunu da yapamayacağımı söyledi. ne yazık ki sizi vicdanınızla baş başa bırakmaktan başka bir şey gelmiyor elimden.

Saygılar,

Server Uraz